Cumhuriyet yazarı Şükran Soner, bugünkü köşesinde “‘Bizim 68’lilerin’ ‘Anası…’ Nigar Sancak” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Soner yazısında 68’lileri bir araya getiren anma törenlerini ve Nigar Sancak’ı anlattı.
Soner’in yazısı şöyle:
“Sakın gerçek olduğunu sanmayın. Yaş, eylemliklerinin gerçeğine bakılırsa, o 1968 kuşağının yaşça da küçükleri arasından, aidiyet, değerler, duyguları ile onlarla buluşmuş 1978, “yitik kuşağın” içinden. Siyasi erkin daha da gerilere kaydığı, acımasızlaştığı süreci yaşayanların kendilerine yakıştırdıkları arasından bir öğretmen. Sırrı anaçlığı, ayrımsız, kendinden yaşça çok büyükleri de içine alan, 1850’lerden, 1970’lere solda tüm bedel ödetilenlerin yanında, yürekten duruşu…
Sevim Belli, Coşkun Özdemir, Mete Ali Akalın, ailesi için yakın tarihlerle doğanlara birlikte doğum günü kutlaması… İlhan Selçuk, Talat Turan, Gökalp Eren, arka arkaya Devrimci Yol, Madanoğlu davasının açılması için Ziverbey’de çok ağır işkencelerden geçirilmiş olanları olabildiğince sevinçli, güzel etkinliklerde buluşturması. Yine kendinden çok büyük Mehmet Aybar da içlerinde, yine de yaşça ciddi büyükler Harun Karadeniz, Sönmez Targan’ın hem iyi hem de sağlık sorunları içindeki zor günlerinde hep yanlarında, buluşmaları örgütleyen olarak koşturması…
Kaçınılmaz mezar başı anmaları arttıkça, daha da gerçeği çoğunun organizasyonu ötesinde, yaşıyorlarken her gereksinmelerinin, tedavilerin örgütlenmesinde, dayanışmaların içinde olması. Yetmez, fazla yakını olmayanların durumlarını gözeterek uzaktan gözlemleyebildiğime göre en yoğun Talat Turan’ın doğum günü kutlamaları ile Sönmez Targan’ın tedavileri süreçlerinde, bizim 68’lilerin etkin katılımlarında örgütçülüğünü ortaya koyması.
“Nigar ablaları” çağırdığında akan sular duruyor… Benim şansızlığım mı bilemem, o kadar kötü, sağanak yağışlı havalarda o kadar çok zorlu buluşmanın içinden kaçamamışlığım var ki…
Kendinle alay etmek, daha doğrusu trajik yaşanmışlıkların üzerine dayanışmayı güçlendirmek üzere daldan dala koşturmaları anımsatıldığında, “Deli Nigar” yakıştırmasıyla kahkaha atıyor gibi acılı gülümseyiveriyor. En çok bedel ödemiş, en çok canı yanmışların yanında durma seçimlerine, sevimli duruşlarıyla, biraz deşildiğinde, toplumsal sorumluluklarını hiç yitirmemekte direnenlerin yanında duruş sorumluğunu sevimli, sıcak insancıl bir dille, mizah yanı ağır basan uslupla sürdürüyor.
Biraz tanıklıklar deşilince de ülkenin çok değerli eğitimcileri, aydınları, edebiyatçıları arasında geçen zorlu bir yaşamın satır araları çıkıyor. Güler yüzlü haklar savaşımı inadından, en hızlı devrimcilik yıllarından bugünlere eksilen, değişen hiçbir şey yok. Yaşadıkları, yakından tanıdığı haklar savaşımında birbirinden dirençli, güçlü, en dirençli insanların arasında geçmiş yıllar Pollyannacı, gerçek bir eğitimci kimliğini öylesine güçlendirmiş ki… Karamsarlık, yakınma sadece onun değil, en yakın dostları 1968’li kadınlar, erkeklerin çoğunluğunun bugünkü kimliklerini oluşturmuş.
İnanmayacaksınız ama “Bizim 68”lilerin ayakta kalmış, direnmekten vazgeçmeyi akıllarından geçirmeyen kuşağı akıl almaz bilgeliği keşfetmiş gibiler. Birilerini sayıp birilerini unutup haksızlık etmemek üzere artık aramızda olmayanlardan benim için en yakın İlhan Selçuk, Mehmet Ali Aybar, Harun Karadeniz, söyleşimizden bir gece önce doğum gününü kutladığımız Sönmez Targan başta olmak üzere insancıl, inatçı, hak aramaktan hiç vazgeçmeyen gülüşleriyle karşımızdalar… Nigar Sancak da çoğunluğun gelecekten çok karamsar olduğu bu günlerde de doğacak güneşin şafağını görenler arasında yerini alacak kadar inatçı, kararlı, söyleşisinin son cümlelerini kapatıyor…”